Tarihin
tozlu sayfalarında dolaşırken karşıma hep kan ve gözyaşı çıkıyor nedense. Çünkü
yeryüzü, kuruldu kurulalı insanlar arasında hep bir mücadele olmuştur.
Tıpkı
şimdi olduğu gibi…
Çığlıklar,
isyanlar, nefretler göğü doğru yükseliyor.
Güçlü
olanlar, zayıfları eziyor.
Tüm
bunlara şahit olurken, nedense aklıma hep kurandaki şu ayet geliyor:
Hani Rabbin meleklere:
-Ben yeryüzünde mutlaka bir
halife yaratacağım demişti.
(Melekler)Demişlerdi ki:
-Orada bozgunculuk edecek ve kan
dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan
arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya;
Allah:
-Ben, sizin bilmediğinizi bilirim
demişti.(
Bakara-30)
* * *
Burada
iki önemli nokta var.
Melekler,
insanların yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk yapacağını nereden biliyorlardı?
Kur’an
tefsircileri bunu iki şekilde cevaplıyor:
Birincisi,
insan ırkından önce yeryüzünde cinlerin var olduğunu ve bunlarda tıpkı insanlar
gibi yeryüzünde bozgunculuk yaptıklarıdır.
Böylece
Allah (c.c) onları helak edip yerleri insan ırkını getirdi.
Bu
olaya şahit olan Melekler, insanların da tıpkı cinler gibi bozgunculuk
yapacaklarını tahmin ettiler.
İkincisi
ise, Meleklerden birileri Levh-i mahfuz (her şeyin yazılı olduğu levha) ‘u
okudular. Orada insanlık tarihinin; kan ve gözyaşından ibaret olduklarını
gördükleri için böyle bir itirazda bulundular.
Dünyanın
yaşına da bakacak olursak; bence ikinci yorum daha makul görünüyor Allah-u
âlem.(Doğrusunu Allah bilir.)
Neyse
gelelim ikinci meseleye:
Allah
(c.c), meleklerin, Orada
bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” İtirazına; “Ben,
sizin bilmediğinizi bilirim.” Diyerek cevap veriyor.
Yani mutlak Hâkim ve tek güç olan
Allah (c.c), bu konun bizi aştığını söylüyor.
Tabi bunun sırrını da ancak o bilir,
o yüzden, “Neden bunca kan ve gözyaşı dökülüyor, tanrı bunları görmüyor mu?” diyen
insanlara da bir cevaptır aynı zamanda.
Yarın mahşerde işin aslı astarı
nedir, göreceğiz.
Bilinmeyenler ancak o zaman
bilinir hale gelecek.
* *
*
Neyse
biz yine kadim dünya bir göz atalım.
Kadim
dünya, Firavunların, Nemrutların, Karunların zulmüyle sürüp gitti.
O
günlerden bu güne gelindiğinde bile zulüm hiç değişmedi.
Hatta
gittikçe daha da artmaya başladı.
Ve
insan daha da acımasızlaştı.
Fakat
bana sorarsanız bunların aralarında en azılı ve en sistematik olanı hiç
şüphesiz ki, Firavun’dur.
Peki,
neden firavun?
Çünkü
Firavun’u iyi tanırsak, bu günkü mevzuları anlamamız biraz daha kolay olacak.
Çünkü
bu gün yaşananlar hep aynı Şeytani aklın bir ürünü…
Firavun,
Nemrut’un zalimliğinin; Karun’un zenginliğin vermiş olduğu kibrin ve Calut’un
boyu sebebiyle böbürlenişinin bir toplamıdır diyebiliriz.
Hatta
bunların daha da fazlası…
Firavun,
bunlardan çok daha farklıydı.
Çünkü
o gücünü, baskıyla ve zorba bir sistemle koruma çalıştı.
Böylece
hanedanlığını otoriter bir sistem kurumaya çalıştı.
Hatta
gücü ve parayı korumak adına aile dışında evlilikler yapılmayıp, aile içi
evlilikler bile yapıldı. Gücü ve parayı hep kendileri için biriktirdiler.
Firavun
Hanedanlığı, dünyaya
hükmetmek; diğer ifadeyle küresel bir güç olmak istiyordu.
O
yüzden diğer bütün insanları kendilerine hizmet eden, birer köleler olarak
görüyorlardı.
Firavun, Allah’ın kanunlarının
üstünde de bir otorite kurmuştu kendine.
Ve kendisine tebliğe gelen, Musa
Peygamberi dinlemiyor; dahası ona ve takipçilerine eziyet ediyordu.
Çünkü iktidar ve güç başını
öylesine döndürmüştü ki, sonunda
ilahlığını bile ilan etti.
Artık
buna bir “dur,” denmeliydi.
Allah
(c.c) elçisi, Musa Peygambere: “Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı”.( Tâ-Hâ / 24 ) diye vahyetti.
Musa
Peygamber, defalarca Firavun’un kapısın gitmesine rağmen; yine gitti.
Allah
(c.c) Musa’ya, bu sefer yanına kardeşi
Harun’u da almasını ister.
Ve Musa Peygamberi ve Harun’u: "Ona
yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer,
korkar." (Taha-44) diyerek tebliğ metodunu bildirir.
Devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder