10 Eylül 2016 Cumartesi

Dünyanın Hedefindeki İslam-2 (Firavun Hanedanlığı)



Kadim dünyadan, yeni dünyaya doğru yaptığımız yolculuğumuza devam ediyoruz.

Tarihin tozlu sayfalarında dolaşırken karşıma hep kan ve gözyaşı çıkıyor nedense. Çünkü yeryüzü, kuruldu kurulalı insanlar arasında hep bir mücadele olmuştur.
Tıpkı şimdi olduğu gibi…
Çığlıklar, isyanlar, nefretler göğü doğru yükseliyor.
Güçlü olanlar, zayıfları eziyor.
Tüm bunlara şahit olurken, nedense aklıma hep kurandaki şu ayet geliyor:
Hani Rabbin meleklere:
-Ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti.
(Melekler)Demişlerdi ki:
-Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya;
Allah:
-Ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.( Bakara-30)

                                                                     *      *      *

Burada iki önemli nokta var.
Melekler, insanların yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk yapacağını nereden biliyorlardı?
Kur’an tefsircileri bunu iki şekilde cevaplıyor:
Birincisi, insan ırkından önce yeryüzünde cinlerin var olduğunu ve bunlarda tıpkı insanlar gibi yeryüzünde bozgunculuk yaptıklarıdır.
Böylece Allah (c.c) onları helak edip yerleri insan ırkını getirdi.
Bu olaya şahit olan Melekler, insanların da tıpkı cinler gibi bozgunculuk yapacaklarını tahmin ettiler.

İkincisi ise, Meleklerden birileri Levh-i mahfuz (her şeyin yazılı olduğu levha) ‘u okudular. Orada insanlık tarihinin; kan ve gözyaşından ibaret olduklarını gördükleri için böyle bir itirazda bulundular.
Dünyanın yaşına da bakacak olursak; bence ikinci yorum daha makul görünüyor Allah-u âlem.(Doğrusunu Allah bilir.)

Neyse gelelim ikinci meseleye:
Allah (c.c), meleklerin, Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”  İtirazına; “Ben, sizin bilmediğinizi bilirim.”  Diyerek cevap veriyor.
Yani mutlak Hâkim ve tek güç olan Allah (c.c), bu konun bizi aştığını söylüyor.
Tabi bunun sırrını da ancak o bilir, o yüzden, “Neden bunca kan ve gözyaşı dökülüyor, tanrı bunları görmüyor mu?” diyen insanlara da bir cevaptır aynı zamanda.
Yarın mahşerde işin aslı astarı nedir, göreceğiz.
Bilinmeyenler ancak o zaman bilinir hale gelecek.

                                                                    *      *      *

Neyse biz yine kadim dünya bir göz atalım.
Kadim dünya, Firavunların, Nemrutların, Karunların zulmüyle sürüp gitti.  
O günlerden bu güne gelindiğinde bile zulüm hiç değişmedi.
Hatta gittikçe daha da artmaya başladı.
Ve insan daha da acımasızlaştı.
Fakat bana sorarsanız bunların aralarında en azılı ve en sistematik olanı hiç şüphesiz ki, Firavun’dur.
Peki, neden firavun?
Çünkü Firavun’u iyi tanırsak, bu günkü mevzuları anlamamız biraz daha kolay olacak.
Çünkü bu gün yaşananlar hep aynı Şeytani aklın bir ürünü…
Firavun, Nemrut’un zalimliğinin; Karun’un zenginliğin vermiş olduğu kibrin ve Calut’un boyu sebebiyle böbürlenişinin bir toplamıdır diyebiliriz.
Hatta bunların daha da fazlası…
Firavun, bunlardan çok daha farklıydı.
Çünkü o gücünü, baskıyla ve zorba bir sistemle koruma çalıştı.
Böylece hanedanlığını otoriter bir sistem kurumaya çalıştı.
Hatta gücü ve parayı korumak adına aile dışında evlilikler yapılmayıp, aile içi evlilikler bile yapıldı. Gücü ve parayı hep kendileri için biriktirdiler.
Firavun Hanedanlığı, dünyaya hükmetmek; diğer ifadeyle küresel bir güç olmak istiyordu.
O yüzden diğer bütün insanları kendilerine hizmet eden, birer köleler olarak görüyorlardı.
Firavun, Allah’ın kanunlarının üstünde de bir otorite kurmuştu kendine.
Ve kendisine tebliğe gelen, Musa Peygamberi dinlemiyor; dahası ona ve takipçilerine eziyet ediyordu.
Çünkü iktidar ve güç başını öylesine döndürmüştü ki, sonunda ilahlığını bile ilan etti.
Artık buna bir “dur,” denmeliydi.

Allah (c.c) elçisi, Musa Peygambere: “Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı”.( Tâ-Hâ / 24 ) diye vahyetti.
Musa Peygamber, defalarca Firavun’un kapısın gitmesine rağmen; yine gitti.
Allah (c.c) Musa’ya,  bu sefer yanına kardeşi Harun’u da almasını ister.
 Ve Musa Peygamberi ve Harun’u: "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer, korkar." (Taha-44) diyerek tebliğ metodunu bildirir.

Devam edecek…

2 Eylül 2016 Cuma

Yeni Dünya’nın Kurtları

Yeni Dünya’nın Kurtları


Elimde, “İngiliz Derviş’in Yazarından” etiketiyle Mehmet Hasan Bulut’un ‘Yeni Dünya’nın Kurtları’ kitabı var.
İsminden den anlaşılacağı üzere kitap, ‘Yeni Dünya Düzeni’ hakkında çarpıcı bilgiler sunuyor okura. Özellikle bu tür kitaplara vakıf biri için çok fazla ilgi çekici yönü olmazsa da, yeni araştırmaya başlayanlar için oldukça bilgilendirici bir kitap.
Hem kitabın ismi hem de kitap kapağındaki kuzu postundan çıkan kurt amblemi, nereden geliyor diye soracak olursak, kitapta Febian Cemiyeti bölümünde bundan bahsediyor:
“Shaw,1910 ‘ da, Fabian Cemiyeti merkezine konulması için cam bir tablo yaptırmıştı.”
….
“Bu resimde en dikkat çeken husus, Shaw ve Webb’in arasına yerleştirilen, cemiyete ait kuzu postuna bürünmüş kurt logosudur.”

Kitap, ‘Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar’ ve ‘Derviş Postuna Bürünmüş Kurtlar’ diye iki ana bölümden oluşuyor. Konular gereksiz ayrıntılara boğulmadan, genel bilgiler içeriyor. Bu da okuru sıkmıyor.

Peki, kitap hangi konulara değinmiş biraz ona bakalım:
Tapınak Şövalyeleri’nden, Fabian Cemiyeti, Yuvarlak Masa, Cesur Yeni Dünya, Tavistock Enstitüsü gibi belli başlı konulara değinmiş. Bu kirli cemiyetlerin dünyayı nasıl hâkimiyet altına aldıkları ve ülkemizdeki ayakları nasıl faaliyetlerde bulunduklarını anlatıyor.
En çok ilgimi çeken bölüm ise, Ollwer’in yazmış olduğu, ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’  adındaki ütopik romanı hakkındaki iddialardı.
Yazar, romanın bir ütopyadan ibaret olmadığını, günümüz dünyasını yansıttığını söylüyor.
Yaşananlara bakılırsa, başımızda hep bir, ‘Büyük Birader’ olduğu aşikârdır.

Kitabın, ‘Derviş Postuna Bürünmüş Kurtlar’ bölümünde ise, daha çok İslam dünyası üzerinde oynanan oyunlardan bahsetmiş. Özellikle Şeyhler ve Tasavvuf yoluyla İslam”a sızıp, tasavvufu İslam’a karşı bir silah olarak kullanmaları insanı ürpertmiyor değil.
Yeni Çağ Dini, Kadim Felsefe, İmam-ı Rabbani ve Gelenekçiler diye başlıklardan oluşuyor.
Özellikle de, İmam-ı Rabbanin tasavvuf üzerine söylediği sözlerin İslam tasavvufunu anlamak açısından büyük bir önem arz ediyor. Onun bu tespitleri, tasavvufun içini boşaltıp, yerine Yahudi Kabbala’sına yaklaştırmaya çalışanların önüne büyük bir set koyuyor.

Okunmaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Kitap arka kapağı

Çoğumuz fark etmesek de dünya, son bir iki asırda hızla değişti. Ahlâk, din, tarih, siyaset, sanat anlayışımız; konuştuğumuz dil; yaşadığımız mekânlar; aile ve iş hayatımız; kılık kıyafetimiz; zevklerimiz, fikirlerimiz vs. Hiçbir şey eskisi gibi değil… Dün için anormal olan bir şey, bugün normal kabul ediliyor ya da tam tersi.
Peki, bunun sebebi nedir? Binlerce yıldır üç aşağı beş yukarı aynı kalan dünya, neden şimdi değişiyor? Bu inkılâp, tekniğin ilerlemesinden kaynaklanan tabii bir seyir mi; yoksa birileri tarafından organize edilen kontrollü bir değişim mi? Eğer organize ediliyorsa, bunu yapanlar kimler ve maksatları ne?
Eskisinin enkazı üzerinde Yeni Dünya’nın inşa edildiği bir zamanda yaşıyoruz. Bu inşanın temelleri ihtilallerle atıldı; tuğlaları ise inkılaplarla konuyor. Açılışı da muhtemelen yine bir ihtilalle olacak.
Mimarları ‘görünmez bir hükumet’ olan ‘Yeni Kudüs’ü görmek çok zor. Çünkü bu krallık sadece dışarıda değil, zihinlerimizde de yükseliyor. Görebilenler; bir şekilde aynı kalabilmiş ‘eski kafalı’ insanlar. Bizler, sürü halinde hareket eden koyunlarız; çobanlarımızı, ihtilallerde kaybettik. Bu kitap ise size, bizim kılığımızda, aramızda dolaşan kurtları anlatıyor.”





25 Ağustos 2016 Perşembe

Koruma Kalkanı Kur’an



Koruma Kalkanı Kur’an


İslam’la şereflenmiş, İslam’la yüksekmiş bir millet, elbette bu dinin hizmetkârı olacaktır.
Ve bu dinin dünyaya yayılmasına vesile olacaktır.
Allah, her kimi severse onu kendi dininin yayılması için kendisine bir görev verir.
Tıpkı bir köleyken; sahabeler arasında yüksek bir konuma gelen Bilal-i Habeş gibi.
Allah (c.c) ona ezan okumak gibi büyük bir görev verdi.
Böylece onu, insanlar nezdinde yüksek bir konuma getirdi.
Allah, kimi de sevmezse (kişi o yolu tercih ettiği için) onu İslam’a düşman kılar.
Tıpkı, Ebu Cehil gibi.
Allah, onu İslam’a olan nefreti sebebiyle helak etti.
Ve insanlar nezdinde adı; ‘Cehalet Babası’ (Ebu Cehil) olarak anıldı.


                                                           *   *    *
Din, bu topraklara gelir gelmez, bu millet onu sahiplendi.
Ve bununla da yetinmeyip, diğer ülkelere kıtalara ulaştırmak için büyük bir çaba sarfetti.
Böylece 600 küsür yıl dünyaya hâkim kılındı.
Bu hâkimiyetin asıl sebebi; elbette ki o ailenin (Osmanlı ailesi) Kuran’a karış olan hürmetleriydi.
Çünkü onlar Kuran’ı hayatlarında bir rehber edindiler.
Ayette buyurduğu gibi:
“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın.Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Hani siz düşmanlar idiniz.
O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız.
Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı.
Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.”
(Ali İmran-103)

Kuran, bize kurtuluşun; ideolojiyle, felsefeyle, fikir akımlarıyla olmadığını, sadece Allahın ipine tutunmakla; yani Kuran’ı hayatımıza tatbik etmekle olabileceğini söylüyor.
Dünyaya birçok ideoloji geldi ve geçti, ama İslam’ın hiç tahrife uğramadan günümüze kadar gelmesi bize mucize olarak yeter. Çünkü ayette Allah (c.c):
“Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr-9) buyurmaktadır.
Kuranın bu mucizesi elbette üzerinde düşünülmesi gereken, hatta üzerinde araştırılması gereken bir konudur.
Nitekim Bernard Shaw bir röportajında şu itirafta bulunuyor:
“Hayret verici bir canlılığa sahip olduğu için, Muhammed’in (a.s.m.) dinine karşı öteden beri yüksek bir hürmet beslerim. Bana öyle geliyor ki, daima değişmekte olan hayatın değişik safhalarında ve her devre uyacak bir görüntüsü olan yegâne dindir.”


                                                                       *    *     *
Böylesine müthiş ve her asra hitap eden bir kitap dururken; insanlığın kurtuluşu başka kaynaklarda araması elbette bir hüsrandır.
İşte bu sebeplendir ki, küresel güçler her fırsatta İslam’a saldırıyor, onu dünyanın gözünde karartma çalışarak algı operasyonları yapıyor.
Fakat Kur’an’dan ise cevap gecikmiyor:
Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. (Tevbe-32)


                                                                     *    *     *
Bu millet, sürekli içten ve dıştan saldırılara maruz kalıyor. Tabi bu saldırıların asıl sebebi; bizim din olarak İslamiyet’i seçmemiz ve Kuran’ı bir kılavuz olarak benimsememizdir.
İngiliz William Ewart Gladstone bir sözünde: “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız”

Bunun için çok uğraştılar. Aramıza sahte şeyhler, hocalar koydular.
Dokuz hakikatin içine bir batıl karıştırıp önümüze sundular.
Dini magazin boyutuna dahi indirdiler.
Hadisleri ettiler.
Dinde reform yapmaya çalıştılar.
İslam ismini terör sözcüğüyle eş tuttular.
Elhâsıl-ı kelam, zihinlerdeki İslam algısını bozmak için her türlü oyunlar oynadılar ve oynamaya devam ediyorlar.

                                                                   *     *    *
Bizim bu oyunlara gelmememiz için çok uyanık olmamız lazım.
Saldırılar hem dini yönden hem de siyasi yönden oluyor.
Bir kalkan olan Kuranın altından çıkardığımız gibi yara alırız.
İslam’ın sancaktarlığını yaptığımız için daha çok saldıracaklar.
Fakat yapamayacaklar.
Kuran gibi büyük bir kalkanın altına gizlenmiş bu milleti yıkamayacaklar. Dünyanın Kaderine ortak; bu topraklar yön verecek insanlığa.
Belki biraz zarar göreceğiz, yıpranacağız; ama yıkılmayacağız.
Çünkü büyük doğumların; sancıları da büyük olur.
Vesselam…














20 Ağustos 2016 Cumartesi


Dünyanın Hedefindeki İslam-1


“İslam neden dünyanın hedefinde, neden onca insan arasında ölenler hep Müslüman?” Diye defalarca sorduk.
Tabi ki bu sorunun tek bir cevabı yoktur elbet. Olayın birçok siyasi; ekonomik, stratejik, coğrafik sebepleri vardır. Fakat asıl sebep bunlar değildir.
Bunlar, belki enstrümanın birer parçalarıdır. Belki sebep değil, birer sonuçturlar.
Ben meselenin asıl sebebinin daha derinlerde yattığını düşünüyorum.
Peki, ne kadar derinlerde?
***
Belki bu, ilk insan olarak yeryüzüne gönderilen Âdem ile İblis’in hikâyesinde gizlidir:
Kuran’da bildirdiği üzere:

“Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler.
(Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." Dedi.”(Bakara- 30)

Böylece Âdem yaratıldı.
Âdemi, bir rahmet olarak algılayacak olursak, “Her şey zıtlıklarla bilinir.” Düsturunca ona zıt olacak karşıt bir güç lazımdı ki o da; İblis’ti.

“Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.”(Bakara-34)

İblis, Âdem’i kabul etmedi. Böylece Allah ile Şeytan arasında bir pazarlık oldu:

(Allah) buyurdu:
"Haydi, sen süre verilmişlerdensin."
"Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
"Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
(Allah) buyurdu:
"Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki, onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım.(Araf-15-16-17-18)

Böylece Âdem ve İblis karşı karşıya gelmiş oldu.
Sonra Allah, Âdem'e hitabetti:

"Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yiyin;  fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."(Araf-9)
***
Tabi ki, Âdem ve Havva, bir imtihan gereği İblis’in oyununa gelip, cennetten kovuldular. Tüm bunlardan sonra İblis, davasından dönmedi. Âdemin çocuklarına da musallat oldu.
Kabil’in Habil’i öldürmesi sonucunda ilk cinayet de işlenmesi yine İblis’in bir projesiydi.
Ve bunu başka projeler takip etti.
Böylece insanlar ve cinler arasında, kıyamete dek sürecek olan; ‘Hak ile Batılın Savaşı’ başlamış oldu.
Devam edecek…




15 Ağustos 2016 Pazartesi

Kitap Yorum



KUDÜS’ÜN GİZEMLİ TARİHİ

Pelin Çift-Prof. Dr. Ömer Faruk Harman

Yayın Tarihi
2016-06-01
ISBN
6053111214
Baskı Sayısı
1. Baskı
Dil
TÜRKÇE
Sayfa Sayısı
288
Cilt Tipi
Karton Kapak
Kağıt Cinsi
Kitap Kağıdı
Boyut
13.5 x 21 cm

Bin yıllardır gizemini koruyan; hakkında birçok araştırma yapılan, üç büyük dinin kutsal saydığı Kudüs’ün Gizemli Tarihi, Pelin Çift’in sorularıyla ve Dr. Ömer Faruk Harmanın engin birikimiyle tekrar karşımızda.

Kitap, “Destek Yayınları,” tarafından. röportaj şeklinde hazırlanmış. “Pelin Çift ile Gündem Ötesi Kitaplığı Serisi” adıyla raflardaki yerini almış.
Konunun uzmanı Ömer Faruk Harman, bizi Kudüs’ün kadim geçmişinden başlayıp, günümüze doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor.
Kitabın resimlerle zenginleştirilmiş olması, konuyu daha iyi anlamak açısından da önem arz ediyor.

Aslında Kudüs konusunu hep merak etmişimdir, ama bir türlü araştırma yoluna gitmedim.

Davut Peygamberden, Süleyman’a, ondan İsa’ya, hatta Peygamberimizden (s.a.v), günümüze gelen bir mevzuyu anlamak hiç de kolay değil. Bu bakımdan böylesine girift bir meseleyi araştırmak hem uzun bir iş, hem de çok kaynak taraması yapılması gerekiyordu. Neyse ki kitap, zengin içeriğiyle bunu rahatlıkla başarıyor.
Mescidi Aksa’nın Müslümanların elinde olması, hâlen Yahudi ve Hıristiyan topluluklarını rahatsız ediyor. Böylece Mescidi Aksa, zaman zaman Yahudiler tarafından saldırılara uğruyor.
Bunu sebebini ise kitaptan öğreniyoruz.

Kitaptan bir alıntı:

Kudüs’te konuyla ilgili arkeolojik çalışmalar yapan Amerikalı arkeolog Gordon Fransız şöyle der: “Emin olduğum bir şey varsa, tapınağın yeniden inşa etmeyi hedefleyen Yahudilerin o iki camiyi mutlaka yıkmak istiyor oluşlarıdır. Bu yıkıntının nasıl olacağı konusunda kesin bir fikrim yok, ama olacaktır. Yıkacaklar ve burada onun yerine bir Tapınak inşa edecekler.”
Son olarak diyeceğim günümüzde Ortadoğu’yu anlamak istiyorsanız, Kudüs meselesini iyi anlamamız lazım. Çünkü yaşanan kaosun bir ayağı da Kudüs topraklarıdır. Ne de olsa geçmiş bilinmeden, geleceği anlamamız mümkün değil.

Kitap Arka Kapağı:


Üç semavi din için Kudüs neden kutsal?
Hz. Muhammed Kudüs’te hangi mekândan semaya yükseldi?
Kudüs Hz. İsa ile ilgili hangi sırları barındırıyor?
Mesih’in nereden göğe yükseldiğine ve nereye geleceğine inanıyorlar?
Yahudiler, Süleyman Mabedi’ni neden yeniden inşa etmek istiyor?
Zeytindağı’na gömülmek için neden servet harcıyorlar?
Ağlama Duvarı’nda neden gözyaşı döküyorlar?
Haçlı Seferleri’ni Kudüs’e yönelten Papa hangi gizli örgüte mensuptu?
Tapınak Şövalyeleri, Mescid-i Aksa’da neler yaptı?
Yahudi Devleti’nin kurulması için 5 milyon altın teklif edilen Sultan II. Abdülhamid buna nasıl cevap verdi?
Osmanlı Kudüs’ü nasıl kaybetti?
İsrail Devleti hangi gizli planlarla kuruldu?
Yavuz’dan Kanuni’ye, Hürrem Sultan’dan Abdülhamid Han’a Osmanlı, Kudüs’te hangi izleri bıraktı?
Kudüs’te mahşer günü neler yaşanacak?
Kehanetler Kudüs’ün geleceği ile ilgili neye işaret ediyor?

14 Ağustos 2016 Pazar

Küresel Düzenin Şifreleri

                        
        Küresel Düzenin Şifreleri



Yayın Tarihi
ISBN6059331067
Baskı Sayısı1. Baskı
DilTÜRKÇE
Sayfa Sayısı244
Cilt TipiKarton Kapak
Kağıt CinsiKitap Kağıdı
Boyut13.5 x 21 cm


‘Küresel Düzenin Şifreleri’ kitabı, raflardaki yerini aldı. Kitap, daha önce Cansu Canan Özge’nin Tv programı olan: ‘Öteki Gündem’  programında, Dr. Ramazan Kurtoğulu’yla yapmış olduğu röportajdan oluşuyor.
Kitap birçok konuya değinmiş.
Hatta televizyon programında bahsedilmeyen birçok konuyu da kitapta bulmak mümkün...

Konunun uzmanı; Ramazan Kurtoğlu yine şaşırtıcı bilgilerle okuyanı uzun bir yolculuğa çıkarıyor.

Dünyayı ve günümüzü anlamak açısından güzel bir kaynak olmuş.



Kitap Arka Kapağı:

Bugüne değin bildiğiniz her şey değişiyor!
İnsanlık büyük bir türbülans çağına girdi.
Kimse yaşanan bu büyük kaosu çözemiyor.
Cansu Canan Özgen tüm bilinmeyenleri akıl süzgecinden geçirerek Dr. Ramazan Kurtoğlu’na soruyor. Ve Küresel Düzenin Şifreleri aydınlanıyor.

-         Evanjelistler dünyayı işgale mi hazırlanıyor?
-         Türkiye bölgesel güç olabilecek mi?
-         Yeni düzende haritalar nasıl çizilecek?
-         “Anı yaşa” yeni dünya düzeninde ne anlama geliyor?
-         Yeni ekonomik kriz ne zaman çıkacak, nasıl planlanıyor?
-         Gündelik hayatımızda kullandığımız ama fark etmediğimiz semboller ne anlama geliyor?
-         Hollywood hangi operasyonlarda görev alıyor? Algıyı nasıl belirliyor?
-         Asıl oyun kurucu Vatikan mı?
-         Gizli örgütlerin güç savaşı hayatımızı nasıl etkiliyor
-         Peki planlanan kıyamet savaşının kazananı kim olacak?

“Büyük Oyun’un şifreleri bu kitapla çözülüyor!”


Şeytanın Gülen Yüzü- Latif Erdoğan



Güncel:

Şeytanın Gülen Yüzü- Latif Erdoğan

Yayın Tarihi
ISBN6056670800
Baskı Sayısı1. Baskı
DilTÜRKÇE
Sayfa Sayısı184
Cilt TipiKarton Kapak
Kağıt CinsiKitap Kağıdı
Boyut13.5 x 19.5 cm


Latif Erdoğan, Fetö yapılanmasını ‘Şeytanın Gülen Yüzü’ kitabıyla gözler önüne seriyor.
Latif  Erdoğan’nın olayların birebir tanığı olması elbetteki kitabın değerini daha da artırıyor. Bir zamanlar Fetullah Gülen’in yol arkadaşı olup, sonra yollarını ayıran Latif Erdoğan’ın, Fetullah Gülen’in hayatını genel hatlarıyla gözler önüne seriyor. Bu yönüyle kitap, tarihi bir belge niteliğini taşıyor. Okuyucuya ise, içerik olarak yeterli bilgiler sunuyor.
Ayrıca, kitabın olaylara tanık bir birinin kaleminden çıkması, kitabın bir komplo teorisi olmasının da önüne geçiyor.
Fetullah Gülen’in, ‘ Küçük Dünyam’ adlı biyografisinden ise bol alıntılar sunuyor.
Kitabı okurken, ‘vay be…’ Dediğim noktalar da yok değildi.

Kitap bölümlerden oluşuyor. Fetö yapılanmanın nasıl başladığını anlamak açısından iyi bir kaynak olmuş. Gereksiz ayrıntılar barındırmıyor ve okuyucuyu sıkmıyor. Bu yönüyle de sıkılmadan okuyacağınız bir kaynak bir kitap olmuş.
Genel olarak bakacak olursak:

Gülen’in kendi cemaatini kurma teşebbüsü ne zaman ve nasıl oldu?
Gülen Cemaati bir proje miydi?
Devlet içine ilk sızma hangi kurumda başladı?
Gülen hangi kurumu havaya uçurmak için sabotaj planı yapıldı?
Gülen’in siyasete bakışı, siyasetçilerle olan ilişkisi nasıldı?
Gülen’in Mesihlik iddiası gerçek mi?
Gülen’in cemaati için kurguladığı organizasyon yapısı nasıldı?
Gülen kime rüşvet vermek istedi?
Gülen’in gerçekte evlenme sebebi neydi?
Gülen Türkiye’ye neden kaçak yollarla girdi?
Gülen Bin Ladin Ailesi’nin nerede misafiri oldu?
Başlıklarından oluşuyor.